Ela
New member
Kendisi İçin Varlık Ne Demek? – Bir Forum Hikâyesi
Selam forumdaşlar,
Bugün sizlerle bir hikâye paylaşmak istiyorum. Biraz uzun, biraz içe dokunan, ama sonu düşündüren bir hikâye. Çünkü “kendisi için varlık ne demek?” sorusuna bazen filozoflar değil, hayatın içinden geçen sıradan insanlar cevap verir. Belki de hepimizin içinde bu soruya bir yanıt saklıdır, sadece anlatacak cesareti bulmayı bekliyordur.
Bir Kasabanın Hikâyesi: Aras ve Elif
Küçük bir kasabanın kenarında, dağların arasında bir ev vardı. Aras orada yaşardı. Her sabah gün doğmadan kalkar, elindeki haritalara, hesap defterlerine, projelerine gömülürdü. Mühendislik okumuştu, düzeni, stratejiyi, kontrolü severdi. Hayatı planlamak, anlam kazandırmanın yolu gibiydi onun için.
Bir gün, belediyenin düzenlediği çevre projesinde Elif’le tanıştı. Elif, çocuklarla çalışan bir gönüllüydü. Onun dünyası planlardan çok duygularla örülüydü. İnsanların hikâyelerine kulak vermeyi, kalplerin içinden geçenleri anlamayı severdi. Aras’ın çizdiği düzenli çizgiler, Elif’in renkli fırça darbeleriyle buluştu o projede.
İlk başta çok farklıydılar. Aras somut düşünürdü:
> “Bir şey inşa ediyorsak, dayanıklı olmalı.”
Elif ise yumuşak bir sesle karşılık verirdi:
> “Ama insanlar içinde kendini bulamazsa, o yapı neye yarar?”
Bu tartışmalar, zamanla aralarındaki bağı kurdu. Çünkü Aras, Elif’in dünyasında bir sıcaklık; Elif ise Aras’ın dünyasında bir yön buldu.
Erkeklerin Dünyası: Çözüm ve Strateji
Aras için “var olmak”, bir işe yaramakla eşdeğerdi. O, insanın kendini üretkenliğiyle var ettiğine inanırdı.
Kasabadaki baraj projesi, onun gözünde sadece bir inşaat değildi.
> “Bu proje tamamlanırsa, yüzlerce aile suya kavuşacak. İşte o zaman ben varım,” derdi.
Oysa geceleri yalnız kaldığında, çizim masasındaki lambanın ışığında bazen derin bir sessizlikle yüzleşirdi. “Var olmak” sadece fayda üretmek miydi gerçekten? Yoksa kendini anlamak da bu işin bir parçası mıydı?
Aras gibi düşünen birçok erkek forumdaş vardır eminim.
Biz erkekler bazen duyguların gürültüsünden kaçıp, çözüm üretmenin sessizliğine sığınırız. Çünkü strateji, kırılganlığın yerini alır.
Ama Aras bir gün anladı: İnsan, dünyaya bir şey inşa ederek değil, bazen bir kalbi onararak da var olabilir.
Kadınların Dünyası: Empati ve Bağ Kurmak
Elif için “varlık” çok daha farklıydı.
O, çocukların gülümsemesinde, yaşlıların ellerinde, sessizce söylenen bir “teşekkür ederim”de kendini hissederdi.
Bir gün Aras’a şöyle demişti:
> “Bazen biriyle göz göze geldiğinde, orada bir anlık sonsuzluk olur. İşte ben o anlarda varım.”
Elif, duyguların içinden geçen bir akarsu gibiydi.
Bir plan yapmazdı ama kalplerde iz bırakmayı bilirdi.
Bir gün kasabaya gelen bir fırtınada barajın duvarı zarar gördü. Aras sabaha kadar çalıştı, hesap yaptı, çözüm üretti.
Elif ise köydeki çocukları sakinleştirdi, yaşlıları güvende tuttu.
Sabah olduğunda Aras fiziksel olarak duvarı kurtarmıştı; Elif ise insanları ayakta tutmuştu.
İşte o sabah, ikisi de anladı:
Biri dünyayı onarırken, diğeri insanı onarmıştı.
Ve ikisi de var olmuştu — farklı ama tamamlayıcı biçimlerde.
Bir Akşam Sohbeti: Kendisi İçin Varlık
Fırtınadan birkaç gün sonra, Aras ve Elif kasabanın tepesindeki eski ağacın altına oturdular.
Gökyüzü pembeye çalıyordu. Aras derin bir nefes aldı.
> “Elif,” dedi, “ben hep bir şeyler inşa ederek var olabileceğimi sanmıştım. Ama sen olmasan, yaptıklarımın hiçbir anlamı olmayacaktı.”
Elif gülümsedi.
> “Sen olmasan, ben de belki hep başkalarının hikâyelerinde yaşardım. Kendi sesimi duymak cesareti bulamazdım.”
O an sessizlik oldu. Fakat o sessizlikte büyük bir cevap gizliydi:
Kendisi için var olmak, ne sadece üretmekti, ne sadece hissetmek.
Asıl mesele, hem aklını hem kalbini aynı yöne çevirebilmekti.
Forumdaşlara Soru: Peki Sizce?
Forumdaşlar, sizce insan “kendisi için var” olmayı ne zaman hisseder?
Bir hedefe ulaştığında mı?
Birini sevdiğinde mi?
Yoksa bir kaybın ardından, yeniden ayağa kalktığında mı?
Aras gibi düşünenler için varlık, üretmekle ölçülür.
Elif gibi hissedenler içinse varlık, dokunmakla.
Ama belki de ikisi birbirinden ayrı değil — sadece farklı yönlerden aynı ışığa bakıyorlar.
Kimi zaman erkekler kendi yollarını haritalar,
kadınlar ise o yolların kalplerden geçmesini sağlar.
Ve işte o noktada insan, gerçekten “kendisi için” var olur.
Son Söz: Varlığın Sessiz Cevabı
Yıllar sonra kasabaya yeni insanlar geldiğinde o ağacın altında bir taş duruyordu. Üzerinde şu cümle yazılıydı:
> “Varlık, kendini başkasında değil, içindeki ışıkta bulmaktır.”
Kim yazdı bilinmez. Belki Aras, belki Elif…
Ama o taşın önünden geçen herkes, bir an durur ve düşünürdü.
Belki de hepimiz o taşın önünden geçiyoruz şu an, farkında olmadan.
Ve içimizde bir ses soruyor:
“Ben gerçekten kendim için mi varım, yoksa başkalarının aynasında mı?”
Cevap belki her birimizin içinde saklı,
ama paylaşınca anlam kazanıyor.
Peki siz, bu hikâyede kimdiniz? Aras mı, Elif mi?
Yoksa ikisinin hikâyesinde kendinizi buldunuz mu?
Selam forumdaşlar,
Bugün sizlerle bir hikâye paylaşmak istiyorum. Biraz uzun, biraz içe dokunan, ama sonu düşündüren bir hikâye. Çünkü “kendisi için varlık ne demek?” sorusuna bazen filozoflar değil, hayatın içinden geçen sıradan insanlar cevap verir. Belki de hepimizin içinde bu soruya bir yanıt saklıdır, sadece anlatacak cesareti bulmayı bekliyordur.
Bir Kasabanın Hikâyesi: Aras ve Elif
Küçük bir kasabanın kenarında, dağların arasında bir ev vardı. Aras orada yaşardı. Her sabah gün doğmadan kalkar, elindeki haritalara, hesap defterlerine, projelerine gömülürdü. Mühendislik okumuştu, düzeni, stratejiyi, kontrolü severdi. Hayatı planlamak, anlam kazandırmanın yolu gibiydi onun için.
Bir gün, belediyenin düzenlediği çevre projesinde Elif’le tanıştı. Elif, çocuklarla çalışan bir gönüllüydü. Onun dünyası planlardan çok duygularla örülüydü. İnsanların hikâyelerine kulak vermeyi, kalplerin içinden geçenleri anlamayı severdi. Aras’ın çizdiği düzenli çizgiler, Elif’in renkli fırça darbeleriyle buluştu o projede.
İlk başta çok farklıydılar. Aras somut düşünürdü:
> “Bir şey inşa ediyorsak, dayanıklı olmalı.”
Elif ise yumuşak bir sesle karşılık verirdi:
> “Ama insanlar içinde kendini bulamazsa, o yapı neye yarar?”
Bu tartışmalar, zamanla aralarındaki bağı kurdu. Çünkü Aras, Elif’in dünyasında bir sıcaklık; Elif ise Aras’ın dünyasında bir yön buldu.
Erkeklerin Dünyası: Çözüm ve Strateji
Aras için “var olmak”, bir işe yaramakla eşdeğerdi. O, insanın kendini üretkenliğiyle var ettiğine inanırdı.
Kasabadaki baraj projesi, onun gözünde sadece bir inşaat değildi.
> “Bu proje tamamlanırsa, yüzlerce aile suya kavuşacak. İşte o zaman ben varım,” derdi.
Oysa geceleri yalnız kaldığında, çizim masasındaki lambanın ışığında bazen derin bir sessizlikle yüzleşirdi. “Var olmak” sadece fayda üretmek miydi gerçekten? Yoksa kendini anlamak da bu işin bir parçası mıydı?
Aras gibi düşünen birçok erkek forumdaş vardır eminim.
Biz erkekler bazen duyguların gürültüsünden kaçıp, çözüm üretmenin sessizliğine sığınırız. Çünkü strateji, kırılganlığın yerini alır.
Ama Aras bir gün anladı: İnsan, dünyaya bir şey inşa ederek değil, bazen bir kalbi onararak da var olabilir.
Kadınların Dünyası: Empati ve Bağ Kurmak
Elif için “varlık” çok daha farklıydı.
O, çocukların gülümsemesinde, yaşlıların ellerinde, sessizce söylenen bir “teşekkür ederim”de kendini hissederdi.
Bir gün Aras’a şöyle demişti:
> “Bazen biriyle göz göze geldiğinde, orada bir anlık sonsuzluk olur. İşte ben o anlarda varım.”
Elif, duyguların içinden geçen bir akarsu gibiydi.
Bir plan yapmazdı ama kalplerde iz bırakmayı bilirdi.
Bir gün kasabaya gelen bir fırtınada barajın duvarı zarar gördü. Aras sabaha kadar çalıştı, hesap yaptı, çözüm üretti.
Elif ise köydeki çocukları sakinleştirdi, yaşlıları güvende tuttu.
Sabah olduğunda Aras fiziksel olarak duvarı kurtarmıştı; Elif ise insanları ayakta tutmuştu.
İşte o sabah, ikisi de anladı:
Biri dünyayı onarırken, diğeri insanı onarmıştı.
Ve ikisi de var olmuştu — farklı ama tamamlayıcı biçimlerde.
Bir Akşam Sohbeti: Kendisi İçin Varlık
Fırtınadan birkaç gün sonra, Aras ve Elif kasabanın tepesindeki eski ağacın altına oturdular.
Gökyüzü pembeye çalıyordu. Aras derin bir nefes aldı.
> “Elif,” dedi, “ben hep bir şeyler inşa ederek var olabileceğimi sanmıştım. Ama sen olmasan, yaptıklarımın hiçbir anlamı olmayacaktı.”
Elif gülümsedi.
> “Sen olmasan, ben de belki hep başkalarının hikâyelerinde yaşardım. Kendi sesimi duymak cesareti bulamazdım.”
O an sessizlik oldu. Fakat o sessizlikte büyük bir cevap gizliydi:
Kendisi için var olmak, ne sadece üretmekti, ne sadece hissetmek.
Asıl mesele, hem aklını hem kalbini aynı yöne çevirebilmekti.
Forumdaşlara Soru: Peki Sizce?
Forumdaşlar, sizce insan “kendisi için var” olmayı ne zaman hisseder?
Bir hedefe ulaştığında mı?
Birini sevdiğinde mi?
Yoksa bir kaybın ardından, yeniden ayağa kalktığında mı?
Aras gibi düşünenler için varlık, üretmekle ölçülür.
Elif gibi hissedenler içinse varlık, dokunmakla.
Ama belki de ikisi birbirinden ayrı değil — sadece farklı yönlerden aynı ışığa bakıyorlar.
Kimi zaman erkekler kendi yollarını haritalar,
kadınlar ise o yolların kalplerden geçmesini sağlar.
Ve işte o noktada insan, gerçekten “kendisi için” var olur.
Son Söz: Varlığın Sessiz Cevabı
Yıllar sonra kasabaya yeni insanlar geldiğinde o ağacın altında bir taş duruyordu. Üzerinde şu cümle yazılıydı:
> “Varlık, kendini başkasında değil, içindeki ışıkta bulmaktır.”
Kim yazdı bilinmez. Belki Aras, belki Elif…
Ama o taşın önünden geçen herkes, bir an durur ve düşünürdü.
Belki de hepimiz o taşın önünden geçiyoruz şu an, farkında olmadan.
Ve içimizde bir ses soruyor:
“Ben gerçekten kendim için mi varım, yoksa başkalarının aynasında mı?”
Cevap belki her birimizin içinde saklı,
ama paylaşınca anlam kazanıyor.
Peki siz, bu hikâyede kimdiniz? Aras mı, Elif mi?
Yoksa ikisinin hikâyesinde kendinizi buldunuz mu?