Seyir ve temaşa ne demek ?

Emre

New member
Seyir ve Temaşa: Bakmanın ve Görmenin Hikâyesi

Selam forumdaşlar,

Bugün sizlerle sadece bir kavramı değil, bir hissi paylaşmak istiyorum: Seyir ve temaşa.

Kulağa eski bir kelime oyunu gibi gelebilir ama aslında bu iki kelimenin arasında koskoca bir yaşam farkı var.

Geçen hafta yaşadığım bir olay, bu farkı bana öyle güçlü hatırlattı ki… Belki siz de kendi hayatınızda benzer bir sahneye denk gelmişsinizdir.

---

1. Hikâyenin Başlangıcı: Rüzgârın Altında İki Yolcu

Bir sonbahar akşamıydı. Gökyüzü, kızıllığın en güzel tonuna bürünmüş, rüzgâr hafifçe yaprakları savuruyordu.

Bir parkta, iki kişi yan yana oturuyordu: Deniz ve Zeynep.

Deniz, mantığıyla yaşayan bir adamdı. Hayatta her şeyin bir nedeni, her duygunun bir çözümü olmalıydı.

Zeynep ise kalbiyle gören bir kadındı. Onun için anlam, sonuçta değil; hissettiklerinde gizliydi.

O akşam, ikisi de günün stresinden uzaklaşmak için yürüyüşe çıkmıştı.

Sessizlikleri uzadıkça, etraflarındaki sesler daha belirgin hale geldi — yaprakların hışırtısı, çocuk kahkahaları, uzaktan gelen bir sokak müzisyeni…

Deniz saati kontrol ederken, Zeynep başını kaldırdı ve gülümsedi:

“Bak,” dedi, “gökyüzü şu an bir tablo gibi. Sence seyretmekle temaşa etmek arasındaki fark ne?”

Deniz, hafifçe kaşlarını çattı. “İkisi de izlemek işte,” dedi. “Birini daha eski bir kelimeyle söylüyorsun, hepsi bu.”

Zeynep sustu. Gülümsedi, ama o sessizlikte bir anlam gizliydi.

---

2. Seyir: Akılla Görmek

Deniz, ertesi gün bu konuşmayı unutamadı. O, kelimelere takılan biriydi.

İnternetten araştırdı: “Seyir” demek, bir şeyi izlemek, gözlemlemek, anlamaya çalışmak demekti.

Yani seyir, aklın gözüdür.

Ona göre hayat da öyleydi:

Bir problemi seyredersin, analiz edersin, çözüm üretirsin.

Bir manzaraya bakarsın, güzelliğini fark eder, rengine anlam yüklersin.

Seyir, kontrol etmenin ve anlamlandırmanın bakışıdır.

Tıpkı Deniz gibi… Her şeyi ölçmek, açıklamak, sınıflandırmak isteyenler için hayat bir seyir defteri gibidir.

Ama Zeynep’in yüzündeki o anlam dolu bakışı hatırladığında, içinden bir şey fısıldadı:

“Ya görmenin başka bir hali varsa?”

---

3. Temaşa: Kalple Görmek

Zeynep için “temaşa” sadece bakmak değildi.

Temaşa, bir manzaranın içine karışmak, kendini orada kaybetmekti.

Bir çocuk gülüşünde, bir yağmur damlasında, bir sessizlikte…

Temaşa, aklın analizini değil, kalbin teslimiyetini isterdi.

Zeynep o akşam eve döndüğünde bir not defteri çıkardı ve yazdı:

> “Seyreden anlamaya çalışır. Temaşa eden hisseder. Seyreden dışarıdadır, temaşa eden içindedir.”

Belki de bu yüzden Zeynep’in hayatı daha yavaş ama daha doluydu.

O, zamanı çözmeye değil, tatmaya çalışıyordu.

---

4. Bir Kavşakta: Seyir ile Temaşanın Çatışması

Bir hafta sonra Deniz ve Zeynep tekrar buluştu.

Deniz o gün sinirliydi; iş yerinde bir proje iptal edilmişti.

“Saatlerce uğraştım, hepsi boşa gitti,” dedi. “Yine seyrettim, analiz ettim, ama sonunda elimde hiçbir şey yok.”

Zeynep usulca gülümsedi.

“Belki de çok seyrettin, ama hiç temaşa etmedin,” dedi.

Deniz şaşırdı.

Zeynep elini uzattı, parktaki bir ağacı işaret etti.

“Bak şu ağaca… Seyredersen sadece gövdesini, yapraklarını görürsün. Temaşa edersen, o ağacın sabrını hissedersin. Köklerinin toprağa nasıl tutunduğunu, rüzgârla dans ederken bile nasıl ayakta kaldığını hissedersin.”

Deniz sustu. İlk kez Zeynep’in gözleriyle etrafına bakmaya çalıştı.

Belki de ilk kez “çözmeye çalışmadan” bir şeyi gerçekten gördü.

---

5. Erkek ve Kadın Bakışı: Zihin mi, Kalp mi?

Ertesi gün Deniz, kendi bakışını sorgulamaya başladı.

O, dünyayı sürekli çözülmesi gereken bir denklem gibi görüyordu.

Her şeyin bir nedeni, bir mantığı, bir stratejisi olmalıydı.

Zeynep ise aynı dünyayı duyguların örgüsü olarak algılıyordu.

Bir olayı anlamak için değil, yaşamak için bakıyordu.

Belki de “seyir” erildir, “temaşa” dişil.

Biri dış dünyayı yönetmek ister, diğeri iç dünyayı büyütmek.

Ama ikisi birleşmeden, insan tam anlamıyla “göremez”.

---

6. Dönüm Noktası: Rüzgârın İçinde

Bir akşamüstü yine o parkta buluştular.

Bu kez konuşmadılar.

Zeynep, başını Deniz’in omzuna yasladı. Deniz, gökyüzüne baktı.

Bir süre sonra mırıldandı:

“Sanırım anladım. Seyir, gözle yapılan bir yolculuk. Temaşa ise ruhla yapılan…”

Zeynep gülümsedi:

“Ve ikisi birleştiğinde, hayatı ilk kez gerçekten görürsün.”

O an rüzgâr hafifçe esti.

Bir yaprak önlerinden süzüldü, gökyüzüne doğru savruldu.

Deniz o an sadece baktı, ama ilk defa kalbiyle…

---

7. Forumdaşlara Bir Soru: Siz Seyrediyor musunuz, Temaşa mı Ediyorsunuz?

Bu hikâyeyi paylaşmak istedim çünkü bazen hepimiz “seyir” içinde kayboluyoruz.

Oysa hayat, sadece izlenecek bir manzara değil; içinde var olunacak bir deneyim.

Zamanı ölçerken, duyguları unutuyor muyuz?

Planlar yaparken, anı yaşamayı erteliyor muyuz?

Belki de hepimizin biraz Zeynep’e, biraz Deniz’e ihtiyacı var.

---

8. Sonuç: Seyirle Başlayan, Temaşayla Tamamlanan Hayat

Seyir ve temaşa… İki eski kelime, iki farklı bakış.

Ama biri olmadan diğeri eksik kalıyor.

Seyir, bize analiz etmeyi öğretir;

Temaşa, şükrü ve hissi.

Deniz’in hikâyesiyle anlıyoruz ki, bazen çözüm bulmak için düşünmek değil, durup hissetmek gerekir.

Belki de hayat, seyirle anlam bulur ama temaşayla güzelleşir.

Peki siz ne dersiniz forumdaşlar?

Sizce bugün daha çok “seyir” halindeyiz, yoksa “temaşa”ya fırsat veriyor muyuz?

Bir bakışta görebiliyor musunuz, yoksa ancak kalbinizle hissedebildiğinizde mi gerçekten görüyorsunuz?

Belki de cevap hepimizin içinde, sessizce temaşa edilmeyi bekliyordur.