Baris
New member
Bir Hikâyem Var Forumdaşlar…
Selam dostlar,
Bu gece kahvemi aldım, pencerenin önüne oturdum ve size içimden kopup gelen bir hikâye anlatmak istedim. Belki bazınız 3’ler, 7’ler, 40’lar hakkında duymuştur; belki kimileri için mistik bir söylenceden ibarettir. Ama ben size onların ne olduklarını değil, ne hissettirdiklerini anlatacağım. Çünkü bazı hakikatler anlatılmaktan çok hissedilir.
Bir Kasabanın Sessizliği
Bir zamanlar Anadolu’nun yamaçlarında bir kasaba vardı. Ne çok kalabalıktı ne de çok sessiz… Ama her taşında, her rüzgârında bir sır taşırdı. O kasabada yaşayanlar geceleri gökyüzüne bakar, yıldızları sayar, ama kimse o yıldızların bazılarını neden diğerlerinden farklı parladığını bilmezdi.
O kasabanın ortasında bir kahvehane vardı. Her akşam erkekler orada toplanır, konuşmadan düşünürlerdi. Konu ne olursa olsun, çözüm bulmak onların işiydi. Yalın, pratik, ama çoğu zaman duygulardan uzak.
Bir de kadınlar vardı… Avluda, çeşme başında, soba kenarında… Onlar konuşarak birbirini iyileştirirdi. Birinin kalbi kırıldığında diğerinin sesi merhem olurdu. Onlar, 3’lerin, 7’lerin ve 40’ların anlamını bilmeden yaşatırlardı.
Üçler: Akıl, Kalp ve Ruh
Kasabanın yaşlılarından biri, bir gün bir delikanlıya şöyle demişti:
“Evlat, 3’ler akıl, kalp ve ruhtur. Biri olmadan diğer ikisi eksik kalır.”
Delikanlı o sözü duyduğunda anlamamıştı. O sadece düşünür, plan yapar, doğru olanı bulmak isterdi. Kadın ise hissederdi. Onun için bir şeyin doğrusu, kalpte bıraktığı ışıktı.
Bir gün kasabaya kara haber geldi: dağdan inen sel köprüyü almış, iki mahalle birbirinden kopmuştu. Erkekler hemen toplandı, planlar yapıldı, ölçüler alındı, hesaplar kuruldu. “Yarın sabah erkenden köprüyü yeniden inşa ederiz!” dediler.
Kadınlar ise sessizce selin götürdüğü evlere gittiler, battaniyeler taşıdılar, çocukları kucakladılar. O gece köprü yapılmadı belki ama kalpler yeniden kuruldu.
İşte o an, biri “3’ler biziz” dedi.
Biri aklıyla çözüm buldu, biri kalbiyle şefkat sundu, biri de ruhuyla dua etti.
Yediler: Yolu Aydınlatanlar
Gecenin en karanlık anında, yedi kişinin bir araya geldiği söylenir. Onlar ne bir örgüt, ne de bir topluluktu; onlar, insanın içindeki yedi ışığı temsil ederdi. Cesaret, sabır, merhamet, adalet, tevazu, umut ve sadakat…
Kasabada bu yedi özelliği taşıyan insanlar vardı. Kadınlar bunları duygularıyla örerdi, erkeklerse davranışlarıyla şekillendirirdi.
Bir gün köprü yeniden yapıldığında, erkekler terlemiş elleriyle taş taşırken, kadınlar arkalarında çocuklara masallar anlatıyordu. Biri diğerine bakmadan çalışmadı; biri diğerini görmeden de şükretmedi.
İşte o gün köprü değil, bir “bağ” kuruldu.
Kırklar: Birliğin Sırrı
Rivayet edilir ki, dünyada kırk kişi vardır; biri üzülürse tüm kırklar hisseder, biri sevinirse hepsi gülümser. Kırklar, insanlığın kalp atışıdır. Onlar görünmez, ama her yerde vardır.
Kasabadaki yaşlı kadınlardan biri şöyle derdi:
“Evladım, kırklar dediğin dışarıda değil, içimizdedir. Her iyilik yaptığında, bir kırk senden razı olur.”
Bir gece, genç bir adam ve genç bir kadın, selin izlerini silmek için yola çıktılar. Erkek plan yaptı: “Şuradan bir kanal açarsak bir daha taşmaz.”
Kadın durdu: “Önce komşu Hatice’nin evi… Orada hâlâ çocuklar korkuyor.”
O an adam sustu.
İkisinin de içinde aynı ses yankılandı: “Kırk olmanın zamanı geldi.”
Birlikte çalıştılar, birbirlerini tamamladılar. Biri toprağı kazdı, diğeri kalpleri onardı. Gün doğduğunda kasaba yeniden nefes aldı. İnsanlar o gün ne akıldan vazgeçti ne kalpten; çünkü artık biliyorlardı: biri olmadan diğeri kör kalır.
Erkekler, Kadınlar ve İnsan Olmanın Sanatı
Erkekler çözüm üretmek ister, çünkü acıya çare arar. Kadınlar hisseder, çünkü acının sebebini anlar.
Biri stratejiyle ilerler, diğeri kalple yön bulur.
Ama 3’ler, 7’ler, 40’lar bize şunu fısıldar: insan ancak bu iki tarafı birleştirince tamamlanır.
O yüzden kasabadaki yaşlı dede hep derdi:
“Evlat, aklınla köprüyü yap, kalbinle insanı yaşat, ruhunla dua et. O zaman sen de kırklardan birisin.”
Son Sözüm Size, Forumdaşlar
Şimdi sizlere soruyorum dostlar…
Hiç birine görünmeden bir iyilik yaptınız mı?
Birinin derdini kendi derdiniz gibi hissettiniz mi?
Bir köprüyü yıkılmışken yeniden kurdunuz mu — taşla değil, sevgiyle?
Belki 3’lerden birisinizdir…
Belki 7’lerden biri olarak birinin yoluna ışık oldunuz…
Belki de farkında olmadan kırklara dahilsinizdir.
Kim bilir, belki bu yazıyı okuyan siz, birinin duasında çoktan varsınızdır.
O yüzden, yazın forumdaşlarım…
Kiminiz bir hikâye, kiminiz bir anı anlatın.
Belki hep birlikte, o kadim sırrı yeniden hatırlarız:
İnsan insanın aynasıdır.
Ve bazen birinin kalbine dokunmak, dünyayı yeniden kurmaktır.
Selam dostlar,
Bu gece kahvemi aldım, pencerenin önüne oturdum ve size içimden kopup gelen bir hikâye anlatmak istedim. Belki bazınız 3’ler, 7’ler, 40’lar hakkında duymuştur; belki kimileri için mistik bir söylenceden ibarettir. Ama ben size onların ne olduklarını değil, ne hissettirdiklerini anlatacağım. Çünkü bazı hakikatler anlatılmaktan çok hissedilir.
Bir Kasabanın Sessizliği
Bir zamanlar Anadolu’nun yamaçlarında bir kasaba vardı. Ne çok kalabalıktı ne de çok sessiz… Ama her taşında, her rüzgârında bir sır taşırdı. O kasabada yaşayanlar geceleri gökyüzüne bakar, yıldızları sayar, ama kimse o yıldızların bazılarını neden diğerlerinden farklı parladığını bilmezdi.
O kasabanın ortasında bir kahvehane vardı. Her akşam erkekler orada toplanır, konuşmadan düşünürlerdi. Konu ne olursa olsun, çözüm bulmak onların işiydi. Yalın, pratik, ama çoğu zaman duygulardan uzak.
Bir de kadınlar vardı… Avluda, çeşme başında, soba kenarında… Onlar konuşarak birbirini iyileştirirdi. Birinin kalbi kırıldığında diğerinin sesi merhem olurdu. Onlar, 3’lerin, 7’lerin ve 40’ların anlamını bilmeden yaşatırlardı.
Üçler: Akıl, Kalp ve Ruh
Kasabanın yaşlılarından biri, bir gün bir delikanlıya şöyle demişti:
“Evlat, 3’ler akıl, kalp ve ruhtur. Biri olmadan diğer ikisi eksik kalır.”
Delikanlı o sözü duyduğunda anlamamıştı. O sadece düşünür, plan yapar, doğru olanı bulmak isterdi. Kadın ise hissederdi. Onun için bir şeyin doğrusu, kalpte bıraktığı ışıktı.
Bir gün kasabaya kara haber geldi: dağdan inen sel köprüyü almış, iki mahalle birbirinden kopmuştu. Erkekler hemen toplandı, planlar yapıldı, ölçüler alındı, hesaplar kuruldu. “Yarın sabah erkenden köprüyü yeniden inşa ederiz!” dediler.
Kadınlar ise sessizce selin götürdüğü evlere gittiler, battaniyeler taşıdılar, çocukları kucakladılar. O gece köprü yapılmadı belki ama kalpler yeniden kuruldu.
İşte o an, biri “3’ler biziz” dedi.
Biri aklıyla çözüm buldu, biri kalbiyle şefkat sundu, biri de ruhuyla dua etti.
Yediler: Yolu Aydınlatanlar
Gecenin en karanlık anında, yedi kişinin bir araya geldiği söylenir. Onlar ne bir örgüt, ne de bir topluluktu; onlar, insanın içindeki yedi ışığı temsil ederdi. Cesaret, sabır, merhamet, adalet, tevazu, umut ve sadakat…
Kasabada bu yedi özelliği taşıyan insanlar vardı. Kadınlar bunları duygularıyla örerdi, erkeklerse davranışlarıyla şekillendirirdi.
Bir gün köprü yeniden yapıldığında, erkekler terlemiş elleriyle taş taşırken, kadınlar arkalarında çocuklara masallar anlatıyordu. Biri diğerine bakmadan çalışmadı; biri diğerini görmeden de şükretmedi.
İşte o gün köprü değil, bir “bağ” kuruldu.
Kırklar: Birliğin Sırrı
Rivayet edilir ki, dünyada kırk kişi vardır; biri üzülürse tüm kırklar hisseder, biri sevinirse hepsi gülümser. Kırklar, insanlığın kalp atışıdır. Onlar görünmez, ama her yerde vardır.
Kasabadaki yaşlı kadınlardan biri şöyle derdi:
“Evladım, kırklar dediğin dışarıda değil, içimizdedir. Her iyilik yaptığında, bir kırk senden razı olur.”
Bir gece, genç bir adam ve genç bir kadın, selin izlerini silmek için yola çıktılar. Erkek plan yaptı: “Şuradan bir kanal açarsak bir daha taşmaz.”
Kadın durdu: “Önce komşu Hatice’nin evi… Orada hâlâ çocuklar korkuyor.”
O an adam sustu.
İkisinin de içinde aynı ses yankılandı: “Kırk olmanın zamanı geldi.”
Birlikte çalıştılar, birbirlerini tamamladılar. Biri toprağı kazdı, diğeri kalpleri onardı. Gün doğduğunda kasaba yeniden nefes aldı. İnsanlar o gün ne akıldan vazgeçti ne kalpten; çünkü artık biliyorlardı: biri olmadan diğeri kör kalır.
Erkekler, Kadınlar ve İnsan Olmanın Sanatı
Erkekler çözüm üretmek ister, çünkü acıya çare arar. Kadınlar hisseder, çünkü acının sebebini anlar.
Biri stratejiyle ilerler, diğeri kalple yön bulur.
Ama 3’ler, 7’ler, 40’lar bize şunu fısıldar: insan ancak bu iki tarafı birleştirince tamamlanır.
O yüzden kasabadaki yaşlı dede hep derdi:
“Evlat, aklınla köprüyü yap, kalbinle insanı yaşat, ruhunla dua et. O zaman sen de kırklardan birisin.”
Son Sözüm Size, Forumdaşlar
Şimdi sizlere soruyorum dostlar…
Hiç birine görünmeden bir iyilik yaptınız mı?
Birinin derdini kendi derdiniz gibi hissettiniz mi?
Bir köprüyü yıkılmışken yeniden kurdunuz mu — taşla değil, sevgiyle?
Belki 3’lerden birisinizdir…
Belki 7’lerden biri olarak birinin yoluna ışık oldunuz…
Belki de farkında olmadan kırklara dahilsinizdir.
Kim bilir, belki bu yazıyı okuyan siz, birinin duasında çoktan varsınızdır.
O yüzden, yazın forumdaşlarım…
Kiminiz bir hikâye, kiminiz bir anı anlatın.
Belki hep birlikte, o kadim sırrı yeniden hatırlarız:
İnsan insanın aynasıdır.
Ve bazen birinin kalbine dokunmak, dünyayı yeniden kurmaktır.